Özgürlük nedir? Bir insan ne kadar özgür olabilir? Özgürlüğü
hangi boyutta algılar ve nasıl yorumlar? Özgürlüğü ne limitler? ve bu sınırları
koyanlara bu hakkı kim vermiştir? Bu ve bunun gibi özgürlük temalı sorulara
herkesin bir öznel cevabı olacaktır. Bu güne kadar asla genel kabul gören bir
yanıta ulaşılamamıştır. 2 rakamın çarpışmasından ve
sonsuza kadar devam eden ”Pi” sayısı gibi... En iyi ihtimalle “yaklaşık” bir
sonuç çıkar.
Aslında “dogma” dır bizi özgür kılamayan şey. Özgür olduğumuzu zannederiz. Halbuki habis, iç
organlarımızda kendine çoktan bir yer edinmiş, diğer organları da safına çekmiş
de haberimiz yok. Sigara karartmış, göremiyoruz
iç tarafta ciğerin de aslında çoktan kokuşmuş olduğunu. Bağımlılık ile
bağlılığı karıştırmışız hep. En önemli farkımız olarak gördüğümüz beynimizin
işlevlerini hiçe saymışız. “neden?” dahi diyemez olmuşuz. Halbuki soru sorma güdüsü bizim insan olarak doğuştan gelen en önemli
yetilerimizden biri, daha doğrusu biriydi; Nasıl ki ateşin keşfinden sonra çiğ
et öğütme görevini üstlenen kör bağırsağın mutasyon sürecinden mağlup ayrılması
gibi...
Evrim süreci aslında
tersine gidiyor: hayvandan geldik, biraz uzaklaştık ve yine hayvana geri
dönüyoruz.
Peki insanoğlu genel kabul gören tanımlar çerçevesinde hiç özgür
oldu mu? Bilmiyorum; Zannetmiyorum. Ama belli zamanlar “yaklaşık” bir yerlere gelinmiş
olduğunu biliyorum. Özgür düşünce yoksa, düşünce özgürlüğü de
gelişmez. Tıpkı pamuğun yetişmesi için bol bol ısıya ihtiyaç duyması gibi. Biri
diğerinin altyapısıdır aslında.
Bir örneğe indirgeyecek olur isek: 60 ve 70 lerde ki gençlik akımı, tabulara
karşı koyuşları, hayata ve insanlığa bakışları, savaşa karşı duruşları..vb.
kısaca doğum anında sahip olmaları gereken ancak nesnel, geçerli bir neden
olmadan ellerinden zorla alınmış veya hiç sahip olamadıkları şeyler için
mücadele eden ve bu bilincin kıyısına yaklaşamamış insanların algı kapılarını
açmaya çalışan bir kuşak doğurdu. Kaçınılmaz olarak hayata dair her alana
yansıdı bu arzu. Bu blog’un konusu olan müzik’te bunlardan sadece bir tanesi. Neden
70’lerin grupları efsane? Neden plakları uçuk fiyatlara satılıyor? eski
posterler, biletler, afişler, fotoğraflar elden ele geziyor? Neden sayısız cover yapılıyor? Ve neden o yıllar da
daha doğmamış insanlar sanki o günlerdeymiş gibi yaşamaya çalışıyor veya
yaşamayı arzuluyor?
Neden yapılanların aynısı tekrarlanmıyor? Halbuki artık her anlamda imkanlar daha fazla. Daha iyisi olacağına kötü
taklitten öteye gidilemiyor. Tüm bunları düşündüğümde, soruyorum “peki eksik olan o ne?” Acaba bu eksiklik “özgür
olma isteği” veya “özgür düşünce” bilincinin yitirilmesinden kaynaklanıyor
olabilir mi?
O gün insan için kötü olan herhangi bir şeye karşı duygusal duruş
bugün yerini duygusuz umursamazlığa bıraktı. Düşünce ve duygular aynı havuzda
boğuldu veya iyi ihtimalle can çakişmete. Bu bir döngünün neticesi; bu bir
sinsilenin halkası;
Bu belki de sonun başlangıcı....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder