8 Ocak 2012 Pazar

Kalite

Toplumsal gelişim ne demek? bu benim kafamı kurcalayan, tam anlamı ile bir şablona oturtamadığım bir konu. Ne anlamda gelişmek? Acaba yılların geçiyor olması, teknolojik ilerleme toplumun gelişmesi anlamına mı geliyor.? 

Bu açıdan düşünürsek cevap hayır. Kendi hayatımızda bile bunu gözlemlememiz çok kolay. Artık futbol maçları eşit sayıda rakip taraftarlar önünde oynanmıyor. Rakip taraftar kadar polis eşliğinde oynanıyor. Tarihi binalardaki mimari zevk artık yeni binalarda yok. Basitlik, nefret ...vs. daha egemen hayatımzda. 

Belki uzak mesafeleri teknoloji ile kısalttık. Sokakta oynadığımız oyunların simulasyonunu evimizde bilgisayarda oynuyoruz. insanlar ile birebir fiziksel ilişki kurmadan komünikasyon kurabiliyoruz. istediğimiz yemek bir telefon uzağımızda, yanındada dvd geliyor hem de. 

Peki ya kalite? her geçen gün daha çok yerin dibine geçiyor. Bakın çevrenize. kalite namında ne kaldı. genetiğimiz kalitesizliği kabul eder bir hale geldi. kabullenmişiz bir kere...mutasyon sürecimizde ileri giderken insani anlamda geriliyoruz hergün. Farklı bir mutasyon süreci içindeyiz.

Tüm bu nefret basitlik, kalitesiliğin belkide en önemli sebebi yabineleşmemiz. Duygularımız yalnızlaştıkça ortaya primitif insan modelini doğurmakta. ilişkilerimiz dijitalleştikçe, hislerimiz de o yönde kurumakta. Etrafımızda kalite düştükçe bizim bakış açımız da, hayatımız da, zevklermiz de, hatta kişiliğimizde bu döngüye kapılıp gitmekte...

Müziğin ve diğer sanat dallarının bu mutasyondan hasarsız çıkması düşünülemez. Bu dallar "Sanat" olmaktan çıkıp "eğlence" olmakta, sıradanlaşmakta. Kavram anlamını, değerini yitirmekte. Rahmetli Bahadır Akkuzu'nun bir cümlesi vardır. "Ben müzik dinlerken kitap okumam, okurken de müzik dinlemem  çünkü her birine hak ettiği değeri vermek isterim, hepsini yaşamak isterim" 

Saygı ve değer bilmek ancak "o" kapasiteye ulaşabilen kişilerce anlaşılabilir. Bu kişilerin sayısı azaldıkça imkanlarımız artsa dahi algımız kalitesizliğe daha derin saplanacaktır.  

5 Ocak 2012 Perşembe

Dom - Edge of Time (1970)

 Janralara ufak bi ara…
Hani hep hayaldir ya bizler için 70’lerdeki heriflerin kafası. Ne derseniz diyin beatnik, hippi, flower people…her ne kafası ise o aslında tüm toplumun kafasıydı. Kullandıkları o eski enstrümanlar, ayarsız davuldan gelen ses, kayıt esnasında arkadan gelen konuşma sesleri bu kafanın yaptıklarını hep “doğal” kıldı.  Şimdi olsa döverler adamı…İyi de zaten şimdi de kafa öyle değil…ayakları yere basan bir hali var bugün…

Dom, 60 sonlarında Macar kökenli Baskay karedeşlerin öncülüğünde Dusseldorf’ta kurulmuştur. Alman Kraut algısını güçlendiren önemli gruplardan biridir. o “kafa” yı en derinden yaşatır. “Comus” gibi girişi olan Goblin, Pink Floyd, Cluster, Tangerine Dream tadında, klavye flüt dominasyonunda ilerleyen, rahatsız eden, huzur veren, korkutan, merak ettiren, space, trippy, acid, kraut ve de  kaotik bir album… Zaten 2 gün süren acid tribine “Dom” denir.  Bu grubun müziğine isim koyarken zorlanmadıkları ortada. Sizinde albümü dinledikten sonra benim gibi kayıtların 2 günde tamamlandığı yönünde ciddi şüpheleriniz oluşacak.

Başı da bir sonuda bir her tarafı eşit güzellikte bir album. Ayırmak gibi olmasın ama “Edge of Time” sanki biraz daha eşit…hele kapakta sözleri olan pasaja geçiş…çoklu kişilğin algıda kırılımı…flüt ile tamiri…

Tür açısından bakarsak Alman Kraut akımının ciddi etkileri görülür. Klavye müziğin öncü enstrümanıdır. Flüt ve perküsyon ile desteklenir. Klavye kullanımı  ve trip fikirler tarz olarak Space Progressive’i andırsa da tek bir janra müziklerini ifade etmeye yetmez. Saçma olacak ama: biraz Hoelderlin, Cluster ve Pink Floyd, az biraz Goblin ama has ve has DOM…

Kolay dinlenemeyen bir albüm. Her ortamda gitmez. Sokakta ağzında mırıldanamazsın. Sevgiliye atfedemezsin. Herkese dinletemezsin...Kendine özel saklayabileceğin, kendinle paylaşabileceğin bir albüm...