13 Şubat 2012 Pazartesi

My Childhood


Sanırım ilkokul 2 veya 3, TRT2’nin yayın hayatına başladığı bizim de ailece bu durumu kutladığımız günlerdi.  Yavaş yavaş müzik seçmeye, dinlediklerimi beynimde ayrıştırmaya başladığım günler...sonradan öğrenecektim ki hastalığın başladığı günlermiş o vakitler...duyduğu herhangi bir şeyi unut(a)mama hastalığı...

Ciddi kötü bir hafızaya sahip olsam da ömrüm boyunca kulağım bu durumu reddetti. Aksi gibi o da duyduğunu kaydetti sürekli. Bu durum, güzel gibi dursa da bir süre sonra duyduğum bir şarkı “dur lan bu şeye benziyor..” diyip gözümü seyirten bir hal aldı. Bulana kadar kafamda yüzlerce şarkı dinleyip dururum.  

Gençliğimi zehir eden şarkılar hala kafamda geziyor. Atamıyorum bir türlü...”ballı lokma tatlısı aman hadi hayırlısı..” ya iyide ben bu şarkıları dinlemedim ki sadece maruz kaldım. “barda durur barmen minik şişe elinde....”

Neyse, ablam kolejde bende ilkokulda olmamdan dolayı eve ondan 3 saat gibi erken gelme şansım olurdu. Bu vakti odasına girip evimizdeki tek teyp çaların bulunduğu sehpanın yanında, ablamın radyodan kaydettiği şarkıları dinleyerek geçirirdim. Genelde de grubun/müzisyenin ve şarkının ismi programcı tarafından verilirdi. Ablam da sıkıldıkça kasetlerin üzerine tekrar kayıt yapardı.

Bir gün ablamın odasında yine tek kişilik müzik günü yaparken bir şarkı dinledim... Fena vurulmuştum...hem de çok fena. Çok etkilenmiştim. Ablam kaydederken şarkının ve grubun isminin söylendiği bölümü es geçmişti. Kendisine de dinletiyorum ama o da bilmiyordu...”the childhood...”

Birkaç gün sonra babamın  araba ile yaptığı günübirlik yolculuğa nedense bende dahil oldum. Onlar 2 arkadaş önde sohbet edip devam ederken bende aşık olduğum şarkıyı walkman de dinliyordum. Sürekli dinliyordum...başa (rew) alma teknolojisi henüz yok ken kaseti ters çecvirip ileri alıyor, bu sayede  öbür taraf için tekrar başa almış oluyordum. Kaç saat hatırlamıyorum ama paso o şarkıyı dinlemiştim. Uzunca bir şarkıydı...Hayal kurup duruyordum...

Eve döndükten sonra kaseti ablama geri verdim ama B yüzünü silmemesini özelllikle istemiştim. Olmadı...silindi gitti birkaç güne...”dın dın dın dın dın, dın dıııınnnnn”... melodi kaldı beynimde..

Üniversite 2 deyim gece içmiş bir halde eve geldim. Sonradan bıraktığım ancak o vakit alışkanlığım olan televizyonu açtım. Maksat bikaç kanal gezinip uyumak...2 dakika sonra ayıldım. Bir grup vardı ve vokalistin sesi aynı o küçüklüğümdeki sesti...şarkı aynı değildi ama ses oydu...kesinlikle oydu...isimlerini de öğrendim.

Hemen ertesi sabah Tunalı caddesinde cd aldığım “shades” dükkanına gittim. Süleyman abiye durumu açıkladım. Dedim ki grubun adı “Marillon”. Zaten kendisi müzik zevkimi bilir ve bana cd tavsiyelerinde bulunurdu. Marillon da benim kapsama girermiş, severmişim...Bu arada vokalistin adı “Fish” miş. Sonradan bilinen bir figür olduğunu öğrenecektim.

Fugazi albümünü alıp eve gittim. Güzel bir albüm ama benim şarkı yok. 2 gün sonra bir daha gittim. Bu sefer “misplaced childhood” u aldım. Oydu işte! ...En güzeli de o şarkı girdiğinde evde yanlız olmamdı. “Blind Curve” müş...   

Müzik insanda iz bırakır. Hayatına anlam katar; güzel kötü anılar katar. Sen de dilediğini hatırlarsın...

“the childhood, the childhood oh please give it back to me...”

7- Crossover Progressive



Daha önce de belirttiğim gibi bazı grupları açıklamakta tek bir janra yeterli değildir. Dönemin gençlerinin  hayata bakışı, dünyanın içerisinde bulunduğu kültürel ve ekonomik gelişimler aynı müzik ağacının farklı dallara sahip olmasına yol açtı. Doğal olarak bu dalların ayrışımı ve birbirleri ile olan girift ilişkilerini açıklamak çoğu zaman pekte kolay olmamaktadır.

Crossover prog, genel olarak Progressive Rock müziğin popüler (pop) müziğe yakın duran tarafı olarak kabul edilir. Farklı ve yaratıcı fikirler diğer çoğu alt kültür’de olduğu gibi burada da mevcuttur. Ancak şarkılar diğer akrabalarına kıyasla daha kısadır. Müzik genel olarak “easy listening” dir. 

Diğer janraların aksine keskin geçişler, deneysellik, emprovizasyon burada pek görülmez. İlginç başka bir detay ise Roger Waters, Richard  Wright, Peter Gabriel,  Keith Emerson gibi janra’lara isim babası yapmış çok önemli müzisyenlerin solo albümleri crossover’a yakın durur.

Moody Blues, Supertramp, Goliath,Aardvark gibi İngiliz gruplar türün öncüleridir.   
Titus Groan, Barclay James Harvest, Mike Oldfield(ingiltere);  Dice, Nine days Wonder(Almanya); Paatos, Zello (İsveç); Pavlov’s Dog (USA); Gazpacho (Norveç); Lebowski (Polonya)...vb. akla gelen önemli crossover progressive gruparıdır.

9 Şubat 2012 Perşembe

6 – Folk Progressive

Janra'lara devam...
Üllkeleri ve kültürleri ”birey” olarak algılarsak en  kişisel alt kültürlerden biridir. Rock müziğin temelindeki protest mantık burada da görülür. En azından bu alt kültürün doğuşu sırasında.

Folk ezgilerin rock müzik ile yorumlanışını 3 dönemde inceleyebiliriz. Psychedelia öncesi, Psychedelic dönem ve Progressive dönem.

Her ne kadar bunun için daha eskilere gitmek gerekse de yazıyı çok uzatmamak adına biraz daha yakın tarih ile başlamak daha iyi olacak sanırım. Amerika’da Pete Seeger, Joan Baez ve Bob Dylan, İngiltere’de Ewan Mccoll gibi müzisyenler  politik tepkilerini Folk müzik ile yorumladılar. Müzikleri çoğunlukla akustikti.  Psychedelia döneminin dünyayı domine etmesiyle beraber folk fikirler rock müzik içerisinde akustik kimliğini değiştirmeye başladı.  Öncüler dediğimiz isimler ağırlıkla  Country’e yakın tarzda kalırken, Amerika’da The Byrds, Pearl’s Before Swine, Grateful  Dead, Quicksilver Messanger Service İngiltere’de Strawbs, Pentangle, Fairport Convention gibi gruplar folk fikirleri Psychedelia dönemine başarıyla uyarladılar.

Psychedelia-Progressive geçiş dönemi ile birlikte Folk fikirler tüm diğer alt kültürlerde görüleceği üzere süratle dünyaya yayıldı. Birçok ülke gerek kendi gerek ithal halk ezgilerini melodilerini anlayışlarını hippi kıyafetinde dönemin müziği ile yorumlamaya başladılar. Her kültürün kendine özgü  tarihi ve sanat anlayışı olmasından dolayı yerel rock gruplarının elinde, hem enstrüman hem de fikir anlamında, çok fazla materyal  vardı. Buna en yakın örnek  “Saz”ın bir folk grubu olan Moğollar tarafından Dünya Rock müzik envanterine katılan bir enstrüman olmasıdır.

Türe katkı yapan ülkelere değinecek olursak:
a)      Almanya
70’lerin Avrupa’sın da en aktif ve tartışmasız en renkli müzik kültürüne sahip ülkelerin başında gelir. Krautrock’ın anavatanında diğer birçok alt kültürün çok başarılı örneklerini  görürüz. Folk’da bunlardan biridir. Hölederin, Bröselmaschine, Carol of Harvest, Emtidi, Ougenweide, Wıtthüser & Westrupp...önemli gruplardan bazılarıdır.

b)      İngiltere
Progressive müziğin ve birçoğunun temelleri atılmış olan ülkedir. Comus, Amazing Blondel, Pentangle, Spirogyra, Strawbs, Incredible String Band...başlıca gruplardır. (Comus’un First Utterance albümüne ayrıca değineceğim)

c)       İskandinavya
Kebnekaise, Handgjort, Forenıngen tıl lıvets Beskyttelse, Gjallarhorn, Ragnarök, Furekaben,Grovjobb, Kerrs Pink...bölgenin başıca gruplarıdır.

d)      İspanya
Derin bir kültür zenginliğine sahip İspanya’da dönemin genç müzisyenlerini etkileyen en önemli türlerden biridir. Triana, Itıoz, Ibio, Azahar, Amarok, Haizea...ülkenin başlıca gruplarındandır.

e)      Diğer
Los Jaivas (Şili), Moğollar (Türkiye), Phoenix (Romanya), Tim Buckley (USA), Canzoniere Del lazio (İtalya), Flairck (Hollanda), Zartong (Ermenistan)