Uzundur Balkanlarda görmediğim ülkeleri ziyaret etmeyi istiyordum. Sonunda muradıma eriyorum. En güzeli de bunu araba ile yapacak olmam.
İstanbul dışında kalan dünyadaki tüm kara parçalarında araba kullanabilirim. Bu şehirde araba kullanmak işkencenin bir üstü. Her ne kadar doğup büyüdüğüm yer olan Ankara da son yıllarda trafiğe boğulsa da işler buradaki kadar sinir bozucu değil. Bu yüzden trafikle doğmadım, insanlar gibi hayatımı 2-3 saatlik dur-kalk seansları ile yemeğe, bunu kabullenmeye niyetim yok.Mümkün mertebe araba kullanmayacağım şekilde ve mekanlarda toplantılarımı hallediyorum. Ama arada bir de olsa kaosa bodoslama dalmak mecburiyetinde kalıyoruz işte...bin lanet, tövbe, küfür...oluyor işte arada.
Enteresan olanı da insanların buna alışmış olmaları. Sıkışan trafiği görünce ve gideceğim mekana olan saat uzaklığımı düşününce sinirim bozuluyor.Ancak trafikte benim gibi kalan insanların suratına bakıyorum, gayet normaller. Hiçbir şey olmamış, sanki keyif alıyormuş gibiler. Kaba bir hesapla bir insan 7 saat uyusa, 8 saat çalışsa, öğle yemeği falan kafadan 16 saat gitti. Geriye kaldı 8 saat. Hayatın ile ilgili sana kalan zaman bu kadar. Yeme-içme, duş-banyo-tuvalet, hazırlanma - giyinme...gibi mecbur işler derken bu rakam iyice düşüyor. Kalanın da 2-3 saatini trafikte boşa harcamak, aslında hayatını boşa harcamaktır bana göre. Ne kaldı ki geriye? İnsanın sinirinin bozulması, çıldırması, delirmesi lazım. Halbuki trafikteki yüzler gayet normal. Alışmışlık hali. Kardeşim bi hayatınız, sevdikleriniz, hobileriniz...vb. yok mu? delirdiniz mi? onca yıl köle olup bi araba almak için deli dana gibi çalıştın, şimdi de kişisel tatminin ve millete göstermelik ota boka araba ile gitmeye çalışıyorsun. Bu nasıl bir iştir?...
Bir Moda sakini olarak, belki bu hayatları yüzden insanlar pazarları o hayvan trafiği göze alarak Ali Ustanın o gayet normal dondurmasını yalamak için saatler harcıyor, diye düşünüyorum. "Birşeyler" yapma isteği. Halbuki çözüm çok basit.
Ya hayata karşı bi dertleri var, ya da hayat onlara bu derdi vermiş. Her iki koşulda da insanın paralize olduğu ve döngüden çıkmaya çalışmadığı kesin.
Neyse, dedim ya bu sefer istikamet balkanlar. Slovenya ve Hırvatistan'ı görmüştüm . Sırada Kosova, Makedonya, Sırbistan, Bosna ve Karadağ...var. Tabi yolluk müzik hazırlamak lazım. Nereye gidiyorsak oranın müziğini dinleme gibi bir manyaklığım var. Bu bağlamda Üsküp'te Leb i Sol iyi gider diye düşünüyorum. Hele onların Jovano Jovanke'si yok mu. Sırbistan'da işim daha zor. Çok grup var. Ama Igra Staklenih Perli şimdiden gözümde tutuyor. Kornelyans-Korni Grupa, Yu Grupa, Smak... Bosna'da Bijelo Dugme...
Sanırım buraları gezmek istememde en önemli etken müzik kültürlerini seviyor olmam. Yarından itibaren beni etkileyen müziğin yapıldığı sokaklarda olacağım. Elimdeki Igra Staglenih Perli'nin Inner Flow albümünü basan "Kalemagdan" firmasının ismini aldığı "Kale Meydan" ında olacağım...