3 Ocak 2014 Cuma

Gürcistan'da Bir Müzisyen - 33A

Bu aralar işlerim baya bi yoğun. Kendi işimi yapmaya başladığımdan beri kafamı pek kaldıramaz oldum. Şanslıyım ki sevdiğim şeyler yapıyorum ve keyfim yerinde.

Bi süredir sürekli Gürcistan’a gidiyorum. Ve bundan sonra da görünen o ki belli aralıklarla gidiyor olacağım.
Ruhu olan değişik bir ülke. Ciddi anlamda yenilenmeye ve maddi açıdan gelişmeye ihtiyaçları var. Coğrafi olarak yakınlığımız bazı hal ve tavirlara da yansımış. Abartılı yardım etme isteği, işten kaytarma çabaları, agresif yanları..vb. gibi birçok özellikleri bizi andırıyor, veya biz onları...Haliynen futbol hastaları. Eski Tranzonsporlu Şota milli kahramana yakın bir konumda. ”Cool” olmasını bekleyebileceğiniz pazarlama departmanında çalışan biri, sırf Şota Kasımpaşa’nın teknik direktörü diye, “heyooo kaşımpaşa kazandı” diye ciğerden gelen bir coşkuyla koşarak yanıma geldiğini bilirim.

Tamam çok gelişmiş ve zengin bir yer değil ama mesela dünyada şarap’ın üretildiği ilk ülke. Bu yüzden sayısız şarap türü ve markası var. Hepsi de birbirinden güzel. Ayrıca birçok yazara sahipler, kültürel anlamda şaşılacak derece de ileriler.

Müşterimiz olan şirket orada olduğumuz süre boyunca bize  araç(lar) ve şoför tahsis etti. Surekli şube gezmek zorunda olduğumuz için araba ile seyahat sıklığımız oldukça yoğundu, halen de yoğun. Çalışanlar ile anlaşmakta, ülkede genel anlamda ingilizce bilme düzeyinin düşük olmasından dolayı, oldukça zorlanıyorduk. Neyseki bizim şoför “Zura” vardı. Ülke geneline göre gayet iyi bir ingilizceye sahip. Zamanında Paris’te Gürcü konsolosun 6 sene şoförlüğünü yaptığı için ingilizce ve fransızcayı bir şelikde öğrenmiş.

Bir gün bir şube ziyaretinde Zura her zamanki gibi ağırlama geleneğine uygun olarak bize çay getirmek için mutfağa gitti. Başka kimse ile ingilizce konuşamadığımdan bir ihtiyacım için bende arkasından gittim. Mutfakta sigara içen şube çalışanları ile bir yandan sohbet ederken diğer yandan çayları hazırlıyordu. Konuştukları konu sanırım müzik ile ilgiliydi. Bende detayını sordum. Zura da bana “33A” adlı ünlü bir rock gurubunun ilk kurucularından olduğunu ve Bas gitar çaldığını söyledi. Muhabbet bunun üzerine dönüyormuş. Grubu duymadım ama ülkede ünlü olduğu belliydi. Çalışanlar ile çat-pat yaptığım muhabbette onlarda grubu ve Zura’yı bildiklerini söylediler.

Küçük çaplı bir şok yaşadıktan sonra şube ile işimizi bitirip tekrar arabaya bindik. Hemen toplama bir cd çıkardı ve favori grubu olan Grand Funk Railroad dinlemeye başladık. Sonra Black Sabbath, Deep Purple, ELP, King Crimson...diye devam etti. Konuştuğumuz konular bir anda ülkeyi tanıma sorularından  Mel Schacher, Ian Gillan, Gary Thain’e...döndü. Şaka gibi.

Ertesi gün, 2006’da ölen, ülkenin dahi çocuğu olarak kabul edilen, nam-ı diğer “Kral”,  Irakli Charkviani’nin müziği ile tanıştım. İlk fırsatta hemen Zura’ya sordum. Öğrendim ki Charkviani ülkede oldukça saygı gören bir konumdaymış. Ayrıca öğrendim ki Zura birkaç konserde onunla beraber de çalmış. Bu da başka bir şok oldu.  

Neden hala müzik yapmıyor sorusunun cevabı anlayacağınız üzere ekonomik nedenler. Ancak beste yapmaktan, eline gitar alıp tıngırdatmaktan geri kalmıyor.

Gürcistan’a gitmeden önce “Acaba Iveria (Gürcülerin 70’lere ait nadir gruplarından biridir) plağı bulabilir miyim?” diye düşünürken hiç ummadığım şeyler buldum. Dönerken ev yapımı şarabımı ve vodka’mı da hediye ederek geri yolladı bizi. Bir sonraki ziyaretimizde en yakın arkadaşı ve hala 33A’nın gitaristi olan arkadaşının stüdyosuna girip gitar-bas-davul takılalım diye sözleştik.  Kim bilir belki Iveria çalarız...:)

http://www.youtube.com/watch?v=wP9jhsVt2Ak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder